HAFTANIN YAZISI

       Üzüntüsüz yaşa...

Hayat, bakış açısından ibarettir. Üzüntümüz de, sevincimiz de hayata baktığımız pencereye göre değişir.
Sahi, siz hayata hangi pencereden ve ne açıdan bakıyorsunuz?
Eğer mutlu değilseniz, hayata baktığınız pencereyi değiştiriniz.
Üzüntülerden kurtulamıyor ve sürekli sıkıntıların kıskacında eziliyorsanız, hayata bakış açınızı hemen başkalaştırınız.
Tanıdığım öyle insanlar vardır ki, hayata daima olumsuzluk penceresinden bakarlar. Hep kötüyü, eksiği, bozuğu görürler. Böylece içlerinde, sürekli olumsuzluğu biriktirmiş olurlar.
Onlara göre her şey, her zaman kötüdür. Hayat felaketlere gebedir. İnsanlar gittikçe kötüleşmekte ve insanlıktan çıkmaktadır.
Her insanı bir kötülük odağı olarak gören böyle birinin, üzüntüden kurtulabilmesi ve mutluluğu yakalaması mümkün müdür?
Herkesten ve her şeyden daima kötülük bekleyen bir insanın, huzurlu olması imkansızdır. Çünkü, ona hiç kimseden zarar gelmese de, içindeki bu kötülük beklentisi ona kötülük olarak yeter de artar.
Aslında, "Herkes kötü" diyen kendi kötülüğünü göstermiş olmaz mı?
Beklentileri hep olumsuz olan, biraz da kendi iç dünyasını göstermiş olmaz mı?
Zira kötülüğü bekleyen, onun yapılabilir olduğunu düşünendir.

Olumlu bakmak uyumlu olmaktır
Kendisini hep iyiliğe ayarlamış olan, herkesi de kendisi gibi bilir. Bu sebeple de kötülük beklentisi sınırlıdır. Hatta her geceyi Kadir, her rastladığı kişiyi de Hızır sanır. Gördüğü düşü hayra yorar. İyilik ve güzellik yorumu mümkün oldukça, kötülüğü hayaline bile getirmez. Kötülere karşı bile kötüleşmeyi asla düşünmez.
Kötülere acır.
Onlara da yardıma hazırdır. Dünyada kötü ve kötülük kalmasın diye hep duadadır.
Gözü, bardağın dolu yanındadır.
Olumluyu görür, anlatır. . .
Olumlu bakmak, uyumlu olmaktır.
Olumluyu gören, söyleyen, öven; olumlu hâlleri çoğaltandır.
İç dünyasındaki olumluluk hâli, bakış açısını oluşturur. Zira, "Güzel gören, güzel düşünür; güzel düşünen hayatından lezzet alır."
Hayata olumluluk penceresinden bakan, hep iyi dileklerde bulunur. İyilik temennisi iyidir. Önce sahibini iyileştirir. Evvela dilek sahibinin içini iyileştirir. Bu sebepledir ki, iyilik dileyen iyilik bulur.
Çünkü, dilekler dualaşır, dualar gerçekleşir.
Yüce Yaratıcı bu alemde öyle bir gönül sistemi kurmuştur ki, iyi olmak için, iyiliği herkes için istemek gerekiyor. Sadece kendi iyiliğini isteyen benciller, bunu asla başaramıyorlar.
"Ben penceresi"nden bakmayın
Bilge hükümdar, bencil miskinlerle, gönül ehli dervişler arasındaki farkı ortaya koymak için şu denemeyi yaptırmış.
Tembelhanelerinden topladığı bencil kişileri bir araya getirtmiş ve gün boyu aç bıraktırmış. Sonra da kocaman bir çorba kazanını ortalarına koydurtmuş. Miskin benciller hemen hırsla kaşıklara saldırmışlar. Kocaman kaşıkları çorba kazanına daldırmışlar. Ancak çorba dolu kaşıkları ağızlarına götürememişler. Çünkü kaşıkların sapı neredeyse bir metreye yakınmış. Bu sebeble çorba dolu kaşıkları ağızlarına götürememişler. Yiyemedikleri çorba üstlerine başlarına dökülmüş, çorba kazanına düşmüşe dönmüşler, perişan olmuşlar, aç kalmışlar.
Bencil miskinlerden sonra, dervişler getirilmiş. Aynı şekilde, gün boyu aç kalmış olan bu fakir insanlar, görünüş itibariyle öncekilere benziyormuş ama, gönül bakımından apayrı ve bambaşka imişler. Çorba kazanının etrafına oturmuşlar sükunetle. Bir kazana bakmışlar, bir de ellerine verilmiş olan uzun saplı kaşıklara. Sonra da bir güzel karınlarını doyurmuş, açlıklarını gidermişler. O uzun saplı kaşıklara rağmen aç kalmamışlar. Çünkü birbirlerini doyurmuşlar. Herkes kendi kaşığını karşısında oturan arkadaşının ağzına uzatıvermiş.
Böylece, karşısındakini fark etmenin, görmenin ve düşünmenin, yani bencil olmamanın faydasını görmüşler.
Hayata "Ben penceresi"nden bakan başkasını göremez. Görse de hâli ile hâllenemez. Netice olarak da bencillikten kurtulamaz.

Bencilliğe karşı dua kardeşliği
Güzeller Güzeli (a.s.m.) bizi bu bencillikten kurtarmak için, bir dua kardeşliğine çağırıyor. Buyuruyor ki, "Günahsız ağızla dua ederseniz, Allah kabul eder."
Sahabe-i Kiram merak edip sormuşlar:
"Ey Allah'ın Elçisi! Kimin ağzı günahsızdır ki?
"Senin ağzın kardeşin için, kardeşinin ki de senin için günahsızdır."
Öyleyse, din kardeşleri birbirleri için dua ederek, kabul edilecek duayı bulacaklardır.
Bu hâl dualarda buluşmaktır.
Dua kardeşliğinde bir ve beraber olmaktır.
Bir başka deyişle, hayata bencillik penceresinden değil, kardeşlik penceresinden bakmaktır.
Bir insanın başkalarına ciddi olarak dua etmesi için, onları önemsemesi ve sevmesi gerekir. Başkasını önemseyen ve seven bir gönül, sevilecek kıvamda bir insan olmuş demektir.
Bu gerçek bize gösteriyor ki, bu hayatta verdiğimizi alırız.
Sunduğumuz bize sunulur.
Ektiğimizi biçeriz.
Öteki için dilediğimiz şey, gelir bulur bizi.
Hz. Mevlana der ki:
Dağ bile, sesine ses verir.
Ya insan…
Senin sesini, dileğini, duanı, sunduğun güzelliği sana yansıtmaz mı?
"Ben" diyenin bakış açısı dardır
Bu dünyada yapılmış olan ne iyilik kaybolur, ne de kötülük. İyilik de, kötülük de karşılığını mutlaka bulur. Bu yüzden atalarımız, "İyilik yap, denize at, balık bilmezse, Halık (Yaratıcı) bilir" demişlerdir.
Yine bu yüzden, karşılığını bulamadığınız iyiliklerden dolayı da üzülmeyiniz. Çünkü, her şeyi görüp gözeten Yüceler Yücesi Rabbimiz, ne kadar küçük de olsa, yapılan hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını Kur'ân'da bildiriyor.
Yaptığınız iyilik, nerede, nasıl karşınıza çıkacaktır bilinmez.
Kurtulduğumuz tehlikelerden sonra söylenen şu cümle, bu açıdan çok anlamlıdır:
"Verilmiş sadakanız varmış…"
Ancak bu sadaka, sadece fakire verilen para değildir. İhtiyaç sahibine sunulan bilgidir, sevgidir, maddi ya da mânevî bir yardımdır.
Gündemine başkasanı alabilen, derdiyle dertlenebilen ve ona çözüm sunabilen bir yürek, sıkılmaz, üzülmez, mutsuz olmaz. Çünkü böyle bir yürek, geniştir, kocamandır.
Sadece "ben" diyenin bakış açısı dardır.
Çoğu zaman, kendi başınalığı, yalnızlığı ve kimsesizliği ile baş başa kalır.
Hatta, malı mülkü arttıkça yükü çoğalır, darlığı daha da daralır.
Bu sebeple dargınlaşır, kavgalaşır ve ruhça aşınır, nefisçe kalınlaşır. Yani üzüntünün kör kuyusuna düşer. Kurtuluşun yolu, hayata baktığımız pencereyi ve bakış açımızı değiştirmektir. 

.............................................................
İnsan VAV şeklinde doğar,
Bir ara doğrulunca kendini ELİF sanır

İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür.

Kulluğun manası VAV'dadır, ELİF uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir.

O yüzden Lafz-ı ilahi ELİF'le başlar. ELİF kainatın anahtarıdır, VAV kainattır.

Rabbi VAV gibi mütevazi olsun ister kulları.

Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü ELİF'te kalmıştır.

İbrahim ateşte VAV'dır, Nemrut bizzat ateşe odun.

Yunus, VAV olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini.

İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında.

Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında?

VAV'ın ELİF'le münasebeti ne kadar iyiyse, kainatın dengesi de o kadar düzgündür.

Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar.

Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan belki o yüzden boşlukta kalmamış, Rabbi onu imanla doldurmuştur.
Evvelde ELİF'tir, bir ilahi nefesle ahirde VAV olur kainat.

Manayı bilmeyenler VAV diyemez VAV derler..
Buna anlamca vaveyla denir.
Yani VAV olamadıkları için feryad edenlerin halidir.


ELİF bir ağaç ve insan onun dalıdır.
Azrail budadıkça nefesleri daha gür çıkar sesleri.

Her biri Dal olur ve o ağaçtan beslenir. VAV olur o ağacın gölgesine sığınır.
Ve ALLAH insana seslenir, Peygamber eliyle ulaşan mesajı hem dal hem VAV ol der insana.


"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar. Namaz kılarlar, zekat verirler. ALLAH'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara ALLAH rahmet edecektir. ALLAH şüphesiz güçlüdür, hakimdir."

Başkasının önünde eğilmek ne zordur. Birilerinin emri altına girmek ne ağırdır. Krallara boyun eğmemiş insan görmediği bir varlığa mı itaat edecektir?İnsan kendinin bile farkında değildir iki lam birbirine sarılıp kainatı ayakta tutan sütunlar gibi durmuştur elifin ardında, kainatın gezegenleri yuvarlanıp son harf misali peşinden giderken, insan yolculukta geri kalmanın acısını ne zaman anlayacaktır. Zordadır sığınacak yeri yoktur. Evrene ve seslere kulak verenler duyar yeniden o kutlu çağrıyı;

"Sabır ve namazla ALLAH'tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve O'na döneceklerini umanlar ve ALLAH'a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir"

Sonra çağırır insanı, belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet, belki kendi yanına çağırıyordur.

İşte o ayet: "Secde et, yaklaş!"

Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim, yıldızları ayağına sereyim, sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler, sayamayacağın nimetler vereyim demektir bu.

Secde et, VAV ol, vay dememek için la şey olan insan her şey demek olan Rabbinin önünde…!
 

ANNE BUGÜN BAYRAM MI GELMİŞ ?

 

ANNE, bugün bayram mı gelmiş?

Gencecik hatta çocuk yaşta nefesi solmuş şu sıra sıra dizili tabutlara bak! Bugün bayramdır! Ve onlar, annelerinin elini öpmeye gelemeyecekler. Bir sonsuz rüyaya açılmış gibi gözleri.

ANNE, bugün bayram mı gelmiş?

Anaları her ne kadar yummayın kirpiklerini diye ağıtlara yaksa da kahrını, zaten kapanmıyor, açık kalmış gözleri.

Türk’ü Kürt’ü bırak hele, koyun koyuna yatıyorlar işte!

Bir bayram sabahı böyle mi olacaktı? Anneler evlatlarını tabutlarında mı karşılayacaktı? Askere düğün dernekle gönderilenler, yasla gözyaşıyla mı karşılanacaktı? Hayattayken, kapılara sığmayan evlatlar heyhat!

Tabutlara sığamıyor işte. Giyecek başka bayramlık kalmamış mı da, al bayrağı çekmişler üstlerine bu çocuklar? Daha görecek çok şey vardı oysa hayattan, Şimdi bir türlü örtemediğimiz o açık kalmış gözlerde, hangi özlemler? Hangi gençlik düşleri ve hangi yarım kalmış hayaller?

Artık, bir daha uyanması yok, bir daha doğrulması olmayan kabirden bir yatak; anne bu sabah bayram mı geldi bizim köye? Anne hakkını helal et, bayrama yetişemedim, varıp da boynuna saramadım kollarımı mı diyorsun bir türlü yumulmayan kirpiklerinde.

Susmuş içinden geçen bütün renkleri; Dizlerindeki bütün taylar hep birden kesilivermiş kör bıçaklarla; Gözlerindeki bütün kuşlar uçup gitmiş. Pazularında henüz yaprağa durmuş gencecik dalları tek tek kırılmış. Halbuki aramızdan hayatı özlemeye dair en uygun yaşta olanı odur. Tam da özlemek, tam da sevmek, tam da boy atmak, gürlemek, çağlamak, akmak yaşındadır. Kim kıydı senin kimseye anlatmadığın özlemlerine, kim çok gördü sana hayatı ve düş kurmayı? Erken gelen bu Veda gününde öyleyse, çağırın gelsin hayattayken bütün sevdikleri. Herkes en güzel elbiselerini giyinsin, herkes bayramlık esvaplarını kuşansın, dağa bayıra haber salın, tüm sevenleri koşup gelsin cenazesine.

Ana kucağı ihanet tutmaz oğul! Analar kucak satmaz, satamaz bunu iyi bil. Bütün cihan birleşse de kalem tutup, ismin çizse; Bil ki adın bende saklıdır, gözlerime mil çekilse, kesilse de dillerim, ismin bahtımdır oğul! Derler ki ,kahpelerle köpekler ana olmasın. Ah oğul, ey oğul ,ana ol da gör derim onlara, o analık ki öz kanını süte döndürür, sen ana olmaya gör; Hiçbir adres sana çıkmasa, hiçbir mektup seni bulmasa da bil ki benim kucağım seni unutmaz, ama düğünde ama kefende, senin ismin benim ruhumda, senin ismin benim göğsümdeki sütte nakışlı; Bak duy bakalım benim içimden kopan o bir tek OĞLUM kelimesi ile hangi Ağrı Dağı yarıştıracakmış boyunu posunu, hangi Erciyes Dağı boy ölçüşecekmiş benim bir tek OĞUL sözümle;

Dünya unutsa ben unutur muyum oğul? Değme kovanlarım yağma olsun, balım oğul, bahtım oğul, güzel oğul, kuzum oğul, tayım oğul, duam oğul, baharım yazım oğul, can parçam, nar tanem, yıldızım, ufkum oğul!

Beyler, ağalar, paşalar kös vurdurup bayram tutalar; Kara yazıları sırtıma giydirip, yas defterini elime vereler; Bayram onlara, yas bana oğul! İtilip kakılmak, horlanmak bize, makam, mühür, taht onlara. Kamu onlara, yasak bana! Laf onlara, kurşun sana oğul.
Ah oğul can oğul bayramlığını kara topraktan biçmiş kader! Besbelli ki Allah'tan geldin ve Allah’la berabersin, yine Allah'adır yolun.

Ama soymasınlar üzerini, üzerine toprak atanlar. Bilirim ki üşütür seni kara topraklar, soymasınlar giydiklerini, öylece yatırsınlar, uzatsınlar toprağın kara bağrına;
Hayattayken senin ve benim olmayan vatan, şimdi senin oldu mu oğul?

                           

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol